top of page
Yazarın fotoğrafıŞule Şenol Schule şen ol

Oyun, Oyuncak Sempozyumu

Güncelleme tarihi: 30 May 2020

Başlık sizleri yanıltmasın. Bu herhangi bir oyun, oyuncak sempozyumu haberi veya duyurusu değil. Oyunun, oyuncağın enine boyuna tartışıldığı çalıştaylar, forumlar, platformlar olsaydı.


2012 de yazmıştım:

Toyco; Musalar İstanbul'daydı

Musalar İstanbul’daydı (Oyuncak ve Çocuk Müzeleri) “Mitolojiye göre ilham perileri Musalar. Müze kelimesi de ondan gelme.. Musalar; esin perileri  olan dokuz kızkardeş”den bahsetti  Sunay Akın kendi müzecilik öyküsünü anlatırken Toyco buluşmasında. Musalar yıllardır Sunay Akın’a eşlik ediyorlardı, Toyco buluşmasında Musalar bizlerle de yakınlaşmıştı.  Birçok ülkeden çok sayıda çocuk ve oyuncak müzeleri temsilcilerinin katılımcı olduğu bu Istanbul’daki  iki günlük etkinlikte beni en çok etkileyen  Sunay Akın’ın ve ailesinin sahnedeki anlatıları, coşkuları oldu, uzaklardan gelip bizlere kendi müzelerini anlatan müze temsilcilerinin anlattıkları, gösterdikleri ile  bilgilendik, özendik, imrendik, Halit Kıvanç’ın açılış konuşmasıyla geçmişe döndük, Türkiye’deki çocukla, müzelerle ilgili  oluşumları  duyup, anlayınca  umutlandık, keyiflendik. “birşeyin detayını gördüğün zaman bütünü daha iyi kavrarsın” dediğini okumuştum bir kitapta  Maria Montessori’nin, Montessori pedagojisinin kurucusu “tek başıma yapmama yardım et”sözleriyle eğitim  tarihine damgasını vurmuş. “Detay” idi esasında toyco buluşmasında sunulanlar, müzelerde sergilenen bir oyuncağın öyküsü, çocuk müzelerindeki aktiviteler, anlatılan, gösterilen  slaytlardan detaylar, maalesef canlı hali ile göremediğimiz, katılamadığımız, gördüğümüzde, duyduğumuzda, hissettiğimizde hayran kaldığımız, bütüne dair farklı sonuçlar çıkardığımız detaylar. Sunay Akın’ın şiirlerinde, yazılarında, anlatılarında olduğu gibi. O detaylar puzzle ın parçaları, bütüne dair neler neler anlatıyor. 

Şu anda sabahın saat 7.20 si “toyco” buluşmasını “taze” haliyle yazayım biraz diye oturdum bilgisayarımın başına. Biraz evvel ise kızımdan mesaj geldi telefonuma “historie”yazan kağıdı unutmuşum, bana yazılanları atar mısın" diye. Ben de cep telefonunun küçük ekranındaki tuşlara basmakta zorlanarak iki, üç cümle yazdım. Yazdığım Almanca idi ve orada çocukluk ve yetişkinlik arasındaki geçiş tarihsel açıdan anlatılıyordu. Bugün kızımın “Ethik” sınavı var, dün akşam kendisini çok yorgun hissettiği için erken yatayım,sabah beni 5 de kaldır da dersimi çalışayım dedi, ben de öyle yaptım. Kızım Alman Lisesinin   Alman- Avusturya-İsviçre kökenli çocuklarının olduğu sınıfında okuyor. Bugünkü sınavındaki konular arasında çocukluktan yetişkinliğe geçişin dini, tarihsel, hukuki, felsefi olarak ele alınışı var, Henüz 12 yaşında, 7. Sınıfta ama artık yavaş yavaş yetişkinliğe doğru ilerliyor, kendini tanıması için de bu yaşta bu konuların işlenmesi öngörülmüş. Yaşına göre oldukça detaylı öğrenilmesi gerekenler, fakat öğrendikleri birkaç ders notundan ve internette yazılanlardan ibaret, internette yazılanlar zaten çocuklara göre değil yetişkinlerin anlayacağı dil ile yazılmış, detaylar var, ama o temeldekini öğrenmekle sorumlu.

Bütün bunları niye yazıyorum, toyco buluşması ile ne ilgisi var acaba denebilir. Şöyle diyeyim, çocuk ve oyuncak müzeleri  çocukluğa dair kültürü başka nesillere taşımayı amaçlıyor, hem de çocukların interaktiv öğrenme yolu ile bir konu üzerinde merak edip, tüm duyularıyla, yaparak, yaşayarak öğrenmesi, ve merakını, öğrendiğini müze dışında da sürdürebilir kılması bence ana hedef. Detay var çocuk ve oyuncak müzelerinde, mekanda, oyuncakta, oyunda, orada yapılan çalışmada (aktivite demek istemiyorum), onun için başka bir dünyaya giriyorlar. 

Bugün ben kızıma yardımcı olmaya çalışıyorum, Anne Frank’ın da gitmiş olduğu Montessori okullarındaki gibi  “tek başına” yapmasına yardım etmeye çalışıyorum, toyco buluşmasının ikinci günü olan 20. Kasım “dünya çocuk hakları günü” nün ardından, çocukluğunu yaşama hakkını çocuklarımızdan almışız, çalmışız, onları sabahın 6 sında servislerle okullara yollayarak, internet üzerinden araştırmaya sürükleyerek, detayları görmesini engelleyerek, çocuk müzeleri kurmayarak, çocukları evlere, okullardaki dört duvara hapsederek, küçücük yaşta hesap yapmasını, okuma yazma öğrenmesini bir ayrıcalık gibi görerek, çocukluğunu yaşama hakkı, bir insan hakkını elllerinden almışız.Rudolf Steiner (Waldorf pedagojisinin kurucusu) öğretmen için “en büyük tasarımcı” demiş, çünkü öğretmen çocukların ruh hallerine, dikkatlerine, algılamalarına göre dersi şekillendirir. Biz anne-babalar da öyleyiz esasında, ama bizim tasarımımız çok zor, çocuğumuzun geleceği için tasarım yapıyoruz, nerede, nasıl, öğrenim görecek, hatta nerede yaşayacak  biz karar veriyoruz, ona sormadan tabii  ki, çünkü o küçük, hukuksal, felsefi,biyolojik açıdan yetkin değil, yetişkin değil. Düşünelim taşınalım, onların ister çocuk ister yetişkin tek başlarına da kalsalar yönlerini şaşırmamaları için yardımcı olalım. Daha çok tanıştıralım onları yaşayarak, oynayarak öğrenmeyle.  Bırakalım oynasınlar, tahtayla, çamurla, ip parçasıyla, topla, topaçla,  oyun  yaratıcılığı da geliştiriyor, , zorda kaldıklarında yaratıcı fikirler çıkar onlardan, çocukluktan yetişkinliğe geçerken ve daha sonra onlara yaşamlarını tasarlama için yardımcı olalım, onlar dan oyunlardan, çocuklardan, doğadan ilham perileri alsınlar.

Konumuz “toyco” olacaktı, ondört yıl Viyana’da yaşamış orada çocuk büyütmuş olmama rağmen hiç gitmediğim “Viyana Zoom çocuk müzesi” ile ilgili birkaç şey yazmak istemiştim, Viyana Çocuk müzesine zoomlatarak oradakı detayı bütüne aktarmak istemiştim. Olmadı, görmeden yaşamadan olmuyormuş demek ki, Toyco buluşmasındaki puzzleın bir parçası  her  müze, geçmişi, yaşanmışlıkları ile birer.puzzle (pazıl veya yap-boz demek istemiyorum)   Onları en azından göremiyorsak “zoom”layalım internette, çocuk ve çocukluğa dair detayları, sanal yoldan keşfetmek için.

Sevgili Sunay Akın;“Siz ve ekibinize, Gaziantep, Antalya ve İstanbul’daki buluşmalarınızla  hem oyun-oyuncak alemini bizim insanımız, kültürümüzle buluşturduğunuz için, hem de bize puzzle ın parçalarından bütünü görmemize yardımcı olduğunuz için teşekkürler.Oyuncakçı teyze olarak ben, oyunu da oyuncağı da ellemeden, oynamadan tanıtmak istemiyorum, benim de tahta oyuncak alemindeki yolculuğum da tam anlamıyla sizin gibi Nürnberg’de başladı, ama oyuncak müzesinde değil,  oyuncak fuarında başladı, tabii Nürnberg’deki müzeyi de iki defa gezdim, siz oyuncak müzesinden çıkamadığınız gibi, ben de her sefer gittiğimde üç dört gün   tahta oyuncaklar (tahta kelimesini daha çok seviyorum ahşap oyuncak demek yerine) olan salonundan çıkamıyordum.En iyisi ben Nürnberg oyuncak fuarı, oyuncak müzesinden birkaç detayla, Nürnberg ve çevresinin oyun, oyuncakla ilgili tarihsel, eğitsel, düşünssel süreçleri anlatayım.Ama bunun için şubat başında Nürnberg’e gitmem gerek  ki taze olsun..O zamana kadar bu konuda yazmaya, konuşmaya ve çalışmaya ara veremem gerçi. Reggio Emilia yaklaşımının kurucucu Loris Malaguzzi’nin “hemen, şimdi” *şiirini de eklemeden geçemeyeceğim.İMKANSIZ. 100 İŞTE ORDABir çocuk 100den ibarettir Bir çocuğun 100 lisanı 100 eli 100 fikri 100 düşünme şekli oynama şekli ve konuşma şekli vardır 100 her zaman 100 dinleme şekli sevme şeklidir şarki söylemek ve anlamak için keşfetmek için 100 zevk 100 dünya icat etmek için hayali kurulacak 100 dünya. Bir çocuğun 100 lisani vardır ( ve yüzlerce yüzlerce dahası ) ama 99unu çalıyorlar. Okul ve bu kültür, kafayla vücudu ayırıyor. Onlar cocuğa: elleri olmadan düşünmesini, kafasi olmadan yapmasını, zevk almadan anlamasını sadece yılbaşlarında ve bayramlarda sevip şükretmesini söylüyorlar. Onlar çocuğa: zaten orada olan bir dünyayı keşfetmesini söylüyorlar ve geri kalan 99unu çalıyorlar. Onlar çocuğa: iş ve oyunun gerçek ve fantezinin bilim ve hayal etmenin yerin ve göğün sebep ve rüyanın birbirine ait olmadığını söylüyorlar. Ve onlar çocuğa 100ün orada olmadığını söylüyorlar. Çocuk onlara: İmkansız. 100 işte orada! diyor.

Loris Malaguzzi Dipnot:  bazı kelime takıntılarım var, biraz içerikle ilgili.  Yap-boz kelimesi beni rahatsız ediyor. Yapıp da bozmak niye, çocuğa bunu böyle söylersek farklı mı algılar, zaten çocuk soyut-somut ilişkisini kuruyor.Tahta oyuncak yerine ahşap oyuncak- “wood” demişler, “Holz” demişler tahtaya ve değişmemiş oyuncakta da, bence çok güzel hep aynı kelimenin kullanılmış olması, kullanılan malzeme hep aynı ama ismi değişiyor bizde , malzemeye dikkat çekmek lazım oyunda aynı zamanda , ve malzeme mümkün olduğu kadar “gerçek” ve “işlenmemiş” olmalı, onun için tahta oyuncak...Bayılıyorum üstüne basa basa “tahta” demeye...“hemen, şimdi” = çocuklar için önemli olan “an” , onların hayalleri var, ama uzun vadeli planlar yapamıyorlar, onun içindir ki onlar hep oyunun içindeler, onların oyunları bundan dolayı o kadar yaratıcı o   kadar üretken ki...  “üretebilmemiz” için de” an”ı görmemiz, iyice hissetmemiz,  yaşamamızdaki anları değerlendirmemiz lazım, kendimizin değerlendirdiği gibi  çocuklarımız da bunu hissetsinler  oyunda, doğada..· “an’ı yaşamak” üzerine yazmıştı sevgili  Victor Ananias. Onun  ölümünün ardından yazdığım " tahta oyuncaklar da üzgün yazısını da puzzle ın bir parçası olarak paylaşmak "istiyorum.https://www.ntv.com.tr/turkiye/tahta-oyuncaklar-da-uzgun,miXhAX7C3Ei17Rdvy64JYQ

Geldik Toyco’dan   “yaşam dönüşümdür” puzzle ına  “ yaşama, dönüşüme, değişime”......   Toyco  da bunları bize göstemedi mi?


Toyco'nun ardından 6 yıl geçti. Bu süreç içinde bazı Oyun, oyuncak müzeleri açıldı. Ama sonuçta çocukların gerçek oyunları (sanal oyunlar, robotik vs dışında) oynadıkları mekanlar azaldı.

Bir milli oyuncak çalıştayı yapıldı. Düzce'de oyuncak sanayi bölgesi de kuruluyor. Ama bütün yapılan çalışmalar o kadar birbirinden kopuk ki. Oyuncağın, oyunun herkesi biraraya getirebilmesi gibi birlikte, birbirimizden beslenerek çalışabilme becerisine sahip olsaydık keşke. Nürnberg oyuncak müzesi bize tarihi ve çocukluğu anlatıyordu, Nürnberg oyuncak fuarında çektiğim bu fotoğraf ise emeği, estetiği ve barışı.


43 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page