top of page

İlk Olmak, Tek olmak, Tutkulu olmak

Güncelleme tarihi: 30 Ara 2023

Epeydir bloğuma yazı yazmamıştım. Kendimi, ne yaptığımı, neyin peşinden gittiğimi, neleri kafama taktığımı zaman zaman paylaşmıştım. Ama sanki hepsi  kopuk kopuktu, ve gerek yazılarımı okuyanlar, gerek videolarımı izleyenler, gerekse Gel oyna, T-istasyonunu takip edenler hep sadece bir tarafını görüyorlardı  paylaştıklarımın.

En çok da “ahşap oyuncakçı teyze” oldum. Benim için oyun ve oyuncağın o güzel, faydalı tarafını anlatmak, tasarlamak, hatta kendi ellerimle de üretmek, türetmek, değiştirmek, dönüştürmek, bunu yaparken de türlü türlü faydalarını keşfetmek çok önemliydi. Ama bir taraftan da asıl uğraş verdiğim şey, başta çocuklar olmak üzere insanın gerçek ihtiyaçlarının görülmemesi durumuna takmış olmamdı, çocuğun, insanın nesneleştirilmesine karşı neler yapılabileceğini kurcalıyordum.

Daha çok küçük yaşlarda çocuklar belirli kalıplara, forma sokuluyordu, kişilerin, kurumların beklentileri ve çıkarları doğrultursunda büyüyordu çocuklar, çocukluklarını bile yaşayamıyorlardı ve bu her geçen gün daha vahim bir hal alıyordu.

Belki de bu yüzden ben de T-istasyonu adını verdiğim çalışma üzerine yoğunlaştım. Yaklaşık 12 yıldır  oyun, oyuncak, pedagoji ile ilgili araştırdıklarımı uygulamalı olarak biraraya getiren T-istasyonunun içeriği ve arkasındaki düşünce biçiminin anlaşılması için çaba sarf etmekteyim.

 

Daha önceki yazılarımda “Würdekompass- onur pusulası” hareketini de başlatan ünlü  Alman sinirbilimci  Prof. Gerald Hüther’den bahsetmiştim. Gerald Hüther’i yaklaşık 10 yıl önce internetteki videolarından, ve “Rettet das Spiel- Oyunu kurtarın” kitabı ile tanımıştım. Son 5 yıldır ise yüzlerce saatimi onun videoları, podcastleri, söyleşileri, kitapları, sesli kitapları ile geçirdim, tabii bunun dışında pedagoji, psikoloji, özellikle kitle psikolojisi ile ilgili yayınları takip ettim, çok okudum, çok yayın izledim, dinledim. (hemen hemen hepsi Almanca idi)

Ve şubat ayında başlayan Gerald Hüther'in kursuna katılıp kasım ayında tamamladım. “Potentialentfaltungscoach- potansiyel geliştirme koçu” oldum. Maalesef adeta bir sertifika cumhuriyeti haline gelmiş Türkiye'de, sertifikalara karşı biri olsam da , yıllardır Gerald Hüther'den öğrendiğimi iyice içselleştirmem için, Gerald tarafından ilk defa düzenlenen bu kursa katılmamın yapmak istediklerimi başarmam için, başkaları ile işbirliği, gönülbirliği yapmak için önemli olduğunu gördüm. Koçluk, mentörlük, potansiyel geliştirme denince genelde anlaşılanın dışında bir eğitim daha doğrusu paylaşım idi yapılan. Esasında artık bu değişen dünyada hem içinde çok sevgi ve  iyilik , hem fayda sunabilen, onurlu, sağlam  bir duruşa sahip olmak, ve kendimizde  ve çevremizde (yakın ve uzak) dönüşüme sebep olan bir duruş için verilen bir eğitimdi , yaşamın her alanında ve her zaman faydalınabilecek. Öğrendiklerim nörobilim dalındaki verilere, araştırmalara, kanıtlara da dayanıyordu. Almanca konuşulan ülkeler dışından (Norveç, Hollanda ve İsveç’den katılan Almanlar dışında) Türkiye’den katılan tek kişiydim.

Basel’da eğitimi tamamlayanların buluşmasına katıldığımda projelerini sunmak isteyenler var mı denince, ben de sahneye çıkıp 28 ekimde T-istasyonunu sundum. Ayrıca Gerald tırtıl ve kelebek metaforu üzerinden barış için “dönüşüm” ün gerekli olduğunu, bunu da bizler gibi o dönüşüm için çaba sarf eden, edeceklerle, böyle ağların oluşumuyla gerçekleşebileceğini anlattı.





Ben de bunun için 29. Ekimde, cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılında, Gerald Hüther  ve Andre Stern’e sorularımızı yönelttiğimiz sahnedeki sohbette  kurumlardan fazla birşey beklenmemesi gerektiğini, bağımsız, özgür, manipüle edilmeden hareket edebilmek için bireylerin BİRLİKTE hareket etmesinin önemini, hem Gerald’ın hem Andre Stern ve Arno Stern ‘in önemsediği duruşu, zihniyeti daha geniş kitlelere yayabilmek için Türkçe konuşan kesimin de onların yaptıklarına, anlattıklarına ulaşması için çaba sarf edeceğimi söyledim.





Foto: Düzenli grup çalışmalarından tanıdığım anaokulu öğretmeni arkadaşım Karin'in çektiği fotoğraf. 5 er kişi Gerald Hüther ve Andre Stern'e sorularımızı, yorumlarımızı ilettik. Yanımda oturan kişi 82 yaşındaydı. O da benim gibi eğitim alanlardandı.


Basel’daki büyük buluşmaya sürpriz olarak Andre Stern de katılmıştı.

Andre’yi yazılarımda çok defa dile getirmiştim, babası resim yeri (Malort) un kurucusu Arno Stern’i de. Onlardan da eğitim almıştım. 99 yaşındaki Arno Stern 70 yıldan fazla bir süredir resim oyununun gerçekleşmesini sağlıyordu  Malort’da, ondan eğitim alan kişiler ise farklı yerlerde resim yeri kuruyorlardı.  Andre ise hiç okula gitmemişti. Ve öyle sahiciydi ki.. çok lisan bilmesi, çok iyi bir enstrüman yapımcısı, müzisyen,oyuncu, gazeteci, yazar ve daha birçok güzel özellikleri olması dışında kendini  “homo ludens-oynayan insan” olarak tanıtıyordu kendini “ich ist viel” diye bir sözü var Andre’nin. Ve “başarı heyecanın yan etkisidir” der Andre.

“Başarı gerçekten  dışarıdan ne kadar ölçülebilir?” Nedir kişi için, toplum için, insanlık için, bunları tüm eğitimlerde, grup çalışmalarında  o kadar çok konuştuk ki.  Andre Stern, Gerald Hüther ve Arno Stern yazdıklarından, paylaştıklarından ve duruşlarından etkilendiğim insanlar.


Arno Stern, Gerald Hüther ve Andre Stern kitaplarından bazıları. Birçoğunu ise e-book olarak veya sesli kitap olarak indirdim, dinledim, okudum.



Başarısızlık da mı bir başarı acaba?


Bana gelince…Benimki bir anlamda bir başarısızlık hikayesi…Başarısızlık diyorum..çünkü ne yaptığımı, ne yapmak istediğimi, benim araştırdıklarımdan, öğrendiklerimden, tecrübelerimden,  ürettiğim, türettiğim oyunlardan, oyuncaklardan maalesef  çok az kişinin faydalanmış olması başarısızlığım , bu yolda çok kişiye alan açmayı istesem de bunu becerememiş olmam da öyle. 

Birçok “ilk” e imza attım. “ilk” ve hatta tek, ya da çok az kişiden biri  oldum. "ilk ve tek olmak"ve düzenin karşısında durmak maalesef çok zordur . İnsanlar bu rekabet dünyasına girmeye zorlanıyor. Ve bu rekabet dünyasında tanınır, bilinir olmak, maalesef sosyal medya, medyada görülmeyle mümkün olabiliyor. Söylediklerinizin, yaptıklarınızın görülmesi, duyulması için de bu rekabet dünyasına girmeniz gerekiyor. Ben bunu istemeyenler ve yapmayanlardanım.

Benim için gerçeklerin, ihtiyaçların görünür olması idi önemli olan. Hap gibi bilgilerin, kopyala-yapıştır yazıların, resimlerin, videoların  yaygın olduğu bir dönemde “içerik”  bir kenara atıldı, dar gündeme sıkıştırıldık. Hedef olarak çocuklardan başlayarak hep bir yüksek puan isteyen okullara gitmek, kariyer yapmak, çok para kazanmak ve meşhur olmak gösterildi. Standartların, normların dışında olmaya cesaret etmek, sistemi eleştirmek pek de kolay değil, değişim-dönüşüm için çaba sarf etmedikçe, çözüm önerileri getirmedikçe eleştirmenin de pek bir faydası yok.


Benim başlangıcım:

İnsan önce kendi ve yakın çevresindeki insanların ihtiyaçlarından yola çıkarak hareket etmeli. Benim başlangıcım ilk ekoloji fuarı ile oldu. Sevgili komşum (birkaç gün önce maalesef kaybettik) Tufan Atalayman 2002 de ekoloji fuarı düzenliyordu. Biz de İzmir’li bir üreticinin tahta oyuncakları ile katıldık ilk ekoloji fuarına komşu arkadaşlarımla. Daha sonra oyun, oyuncaklar, eğitim araçlarının izini sürdüm. Zaten büyük kızım Günsel’in Almanya’da Montessori  okuluna gitmiş olmasından dolayı da oyun, eğitim araçları ve metodları ile tanışmıştım. Nürnberg oyuncak fuarları, küçük kızım Selin’in kısa bir süreliğine Dortmund’da Waldorf yuvasına gitmesiyle de oyun ve pedagoji benim temel ilgi alanım oldu.

2000 yılında doğan kızım Selin anaokuluna gitmedi. Sitemizde bir oyun grubu kurduk. Sonra o oyun grubu mahallede kiraladığım dairede devam etti. Mahalleden birkaç çocuk da katıldı. Sanırım Türkiye’nin kar amaçlı olmayan, birkaç gün içinde kurulmuş, çeşitli ahşap oyun araçlarının olduğu ilk veli inisyatifi oyun eviydi. Bu oyun evi daha sonra  oyun, sanat ve zanaatin birarada olduğu mekanların, toplulukların oluşmasını hedefleyen derneğe dönüştü.  Tahtadan oyuncaklar, doğal malzemeden eğitim ve oyun araçlarını üretmeyi, türetmeyi, bu alanda çalışanları destekleyen, mahallelerde çocukların, büyüklerin geleceği, kendini yaparak, üreterek, oynayarak, etkileşimli öğrenmenin gerçekleştireceği,  ortak alanlar oluşturmayı istiyorduk, çocukların, gençlerin kendilerini gerçekleştirmesi için alan açmak, yaşlıların daha aktif katılmasını istiyor, çeşitli ahşap oyuncak üreticilerini de güçlendirmek istiyorduk.

Bu amaçlarla 2005 yılında Oyun, sanat ve zanaat derneği kuruldu. Aynı yıl Boğaziçi üniversitesinde ahşap oyuncak, tasarım, çeşitliliği ve yapımı ile ilgili AB destekli bir girişimcilik eğitiminde koordinatörlük yaptım, eğitim veren ekibi oluşturdum, kendim iki farklı eğitim kitabı hazırladım ve eğitim verdim. Bu da bir ilk ve tekti.

2006 yılında ise Alternatif eğitim girişimiyle başlayan Alternatif eğitim derneğinin kurucuları içinde yer aldım.  İlk olduk, tek olduk. (Alternatif eğitim derneği hala kağıt üzerinde var, ama çok uzun süredir aktif değil)

2006 dan Buğday Ekolojik yaşamı destekleme derneğinin öncülüğüyle Türkiye’nin ilk ekolojik pazarı kuruldu, ben de oyuncak ve aktivite tezgahımla orada yer aldım.  (Buğday derneğinin kurucusu ve başkanı rahmetli Victor Ananias aynı zamanda Oyun, sanat ve zanaat derneğinin kurucusu idi)

2008 de Meydan AVM /İstanbul’un bana ücretsiz bir dükkan sunması üzerine (çünkü 1-19 mayıs 2008 deki oradaki ekolojik pazardaki tezgahım, ve oynanan oyunlar çekim alanı olmuştu) ben de bir işyeri kurdum. Ve adını Gel oyna koyarak, çocuk ve yetişkin herkesi oyuna davet etmeye başladım. İstanbul’un ilk ahşap oyuncak dükkanı ve oyun alanı kurulmuştu.

2013 de AVM den ayrılsam da, orada ve City’s Nişantaşı’nda hafta sonları etkinlikleri devam etti. Mini T-istasyonları oluştu.. 2013 den beri de Bostancı’dayım. Son 1,5 yıldır mekanı daha çok üretim atölyesi, buluşma yeri olarak kullanıyoruz,   

Yine bir kolektif çalışma başlattık;  davet eden, esinlendiren, cesaret veren, harekete geçilmesini, topluluk bireylerinin hem kendileri hem de toplum yararına kendini gerçekleştiren co-creatif topluluklar oluşturmasını da hedefleyen bir yapı içindeyiz.

Kişilerin potansiyelinin gelişmesi, güçlendirilmesi için birlikte, herkesin farklı şekilde işin ucundan tutması gerektiğine inanıyorum, ve bunun yolunun açılması için elimden geleni yapıyorum.

Umutluyum, heyecanlıyım.

 Toyuncakçı, artık  Torunu da olan Tecrübeli ve Tutkulu Tarife Teyze Şule                             27.12.2023

 

Not:” İlk”lerden  ve az “ lardan olma durumum, pandemi ile ilgili eleştirel duruşum, araştırdıklarım, paylaştıklarımda da var. Ayrıca 4 yılı aşkın süredir Adaların atları hatta faytonlarınla ilgili meseleyi dert eden arkadaşlarımla  da  çözüm önerileri getirirken, atların yaşamı ve Adaların canlılığını koruması için uğraş verirken de çok az kişiydik.  Bu yazıda onlara yer vermedim, ama bloğumda bu konularda epeyce yazı, ve youtube kanalımda videolar bulabilirsiniz. Instagram üzerinden ise çok az paylaşım yapmaktayım.


Ek not: Yazımda bazen ünvanını söylemeden ya da soyadını söylemeden Gerald, Andre demekle yetindim. Tüm eğitimlerde bizden istenen senli benli olmamız idi, hiyerarşik bir ilişki istemedikleri için.

 

350 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page