top of page

Israrla..İhtiyaç, İçerik..

Güncelleme tarihi: 24 Oca 2022

Bu yazı belirli bir yazım kuralına göre hazırlanmamış, herhangi bir şey İÇİN, yazılmamıştır. Tamamen kendimi İFADE etme ve geniş bir kesime sesimi duyurma İSTEK ve İHTİYACı beni açık uçlu bir yazı yazmaya sürüklemiştir.” İ” harfiyle başlayan sözcükler de sonradan büyük harfle yazılmıştır. Böylelikle kanımca, İ li bir İÇERİKten yola çıkarak okunduktan sonra daha kolay hafızada kalacak ve oyuncul bir şekilde İŞLENecek hale gelmiştir.


“İNTERNET üzerinden İLETİŞİMin gelişmesi ile birlikte, gerçek İHTİYAÇları göremez olduk” Bu yazının mesajı..hayır değil. Dediğim gibi başı, sonu, düşünülmemiş, mesaj vermek gibi bir niyeti sonucunda oluşmamış bir yazı bu. Yazıda İHTİYAÇ, İÇERİK, İÇİN, İNSAN kelimeleri en çok kullanılıyor İ li kelimelerle de görülmesi gereken gerçeklik anlatılmak İSTENİYOR. (ama örneklerle göstermek zorluğu var, dolayısıyla büyük” İ”li kelimelerle dikkat çekmeye de çalışıyor, yani yazan ben Şule Şenol dikkati çekmek konusunu İRDELERKEN aynı zamanda İKİLEM yaşadığımı da fark ettiriyorum İSTEMEDEN.


Nedir gerçek olan İHTİYAÇLAR:

Tabii ki su, beslenme ve barınma İNSANın temel ihtiyacı. Ama İNSAN aynı zamanda sosyal bir varlık. Dolayısıyla temel İHTİYAÇLARımızdan birinin kendisi zaten İLETİŞİM . “İLETİŞİM” i “İLE, İLET- İLETİŞİM İ ise etkileşim bağlamında ele almak lazım. Neyin, nasıl öğrenildiğini, nelerden, kimlerden etkilenildiğini İRDELEMEK gerek.. Tabii burada en önemli dönem çocukluk.

Şimdi bugünkü çocuğu düşünelim, en yakını, annesi, babası, sonra başka çocuklarla İLETİŞİMini.

Ne oldu? Gözünüzün önüne ne geldi? Ellerine verilen, ya da başkalarından görüp özendiği cep telefonları ile parmak uçlarını gezdirip, bir şeyleri harekete geçirip, ya da sadece bir çizgi filmi İZLEYİP gün İÇİNDE ekranda gördüğü figürlerle İLETİŞİM halinde olan, gerçek OYUN u tanımayan çocuklar yetişir hale geldi. Oysa çocuk OYUNLA öğrenir, keşif halinde öğrenir. Oyunda hep bir BİRLİKTELİK vardır, tek başına bile olsa, çocuğun oyuncak bebeği, çaput bebeği oyun arkadaşıdır, yapraklardan, dal parçalarından yemekler hazırlar ona. Oyunda çocuk ÖZGÜRdür, kimi zaman anne- baba olur, kimi zaman bebek, kimi zaman padişah, kimi zaman ise haydut veya yırtıcı bir aslan, tabii aynı zamanda özgündür ve hep öznedir.

Yaratıcılığı ise tabii sonsuzdur. “oyun fanteziyi kanatlandırır” , “oyun beynin gübresidir” demektedir ünlü Alman sinirbilimci Prof. Gerald Hüther filozof Chrisptoph Quarch ile yazdığı"Rettet das Spiel =Oyunu Kurtarın” kitabında.

Etkileşim- İletişim: (İLE –İLET)

“Çocuğun en ciddi ve en neşeli İŞi, ve temel İHTİYACı olan oyunu bile, sadece eğitim araçları İLE, belirli eğitim kurumları, kurslar, programlar kapsamında ele alıp araç olarak da akıl oyunlarına, bilgisayar, tablet, telefonla oynanan oyunlara İNDİRGEMİŞ durumdayız”.

Şimdi Bu yukarıdaki cümleleri okuyunca, İLK olarak üstün körü anlamaya çalışır, ama üzerinde de pek fazla durmazsınız , İÇERİĞİ beğenseniz de örnekler bulmaya, başkalarına örneklerle bunu aktarmaya, göstermeye muhtemelen gerek duymazsınız. Hatta cümle uzun ve biraz da tam ne İFADE ettiği açık olmadığı İÇİN, hatta cümle düşüklüğü olduğu İÇİN yazının devamını okumamayı da tercih edebilirsiniz.

Matematik öğretmeni olan rahmetli annem bazen tahtaya bir matematik probleminin çözümünde özellikle, bilerek hata yaparmış ki, öğrencileri farkına varsınlar, dikkat etsinler, onu düzeltsinler diye. Amaç sadece öğretmeni dikkatlice takip etmeleri değil. Eleştirmeye cesaret edebilmeleri, “öğretmendir, doğru yapıyordur” dememeleri.

Ama ben bu yazıyı yazarken annemin öğrencileri İLE olduğu gibi okuyucu İLE etkileşim halinde değilim. Daha doğrusu sizin de bu yazıyı okurken yazının ortasından girip soru sorma, katkıda bulunma, düzeltme, eleştirme olanağınız yok, yani İNTERAKTİF olamıyorsunuz. .Dolayısıyla belki yazının tamamını okusanız bile bazı cümlelerin İÇERİĞİ tam net olmadığı, anlatılamadığı İÇİN bütünü de anlamakta zorlanabilirsiniz, ya da anladığınızı düşündüğünüzü gerçek anlamda örnekleyemediğinizde, gerçek yaşamdaki uygulamalarını tahayyül edemediğinizde, ve bunun üzerinde konuşmadığınızda o gün okuduğunuzla kalır, şayet İNTERNET üzerinden yazıyı okuyorsanız, belki facebook, twitter üzerinden paylaşırsınız. Ama muhtemelen en çok İNSTAGRAMı kullanıyorsunuzdur. İnstagram üzerinden de fotoğraflar, videolar ön plana çıktığından bu gibi yazıları paylaşmak aklınıza gelmez, açıkçası benim de gelmez.

Ama ben başka bir yol izlesem. Etkili, şaşalı, kısa cümlelerle, görsellere anlatsam, – “yaratıcılık için 5 altın kural” falan desem, hele bunu Amerika’da bir araştırma enstitüsünün yaptığı saptamalarla İLİŞKİLENDİRsem, pek bir havalı olur.

Bunları ben- Şule Şenol demeyip de, ünlü biri dese (gazeteci, politikacı, sanatçı, sporcu, yazar, ünlü işadamı , akademisyen vs) tabii ki benim Şule Şenol olarak yazdığımdan daha çok okunur, paylaşılır.

Dolayısıyla neymiş..Etkileşim dedik ya…Bunun yolu internette etkileşim yaratmaktan geçiyormuş. Yani etkili sunumlar yapmak, kısa ve öz, grafikleriyle, resimleriyle, videolarıyla, özlü sözlerle, mümkünse önce İNSTAGRAMdan başlayarak, sonra twitter, facebook, çeşitli facebook grupları, daha sonra internet sayfası..Veee etkileştik, bugün de “birkaç dakikalılığına” oyuna, iletişime dair bir şeylerin farkına vardık.

Farkına varmak. Erkennen demek Almanca. Kennen; Tanımak dan geliyor. verstehen; anlamak. Stehen: ayakta durmak, yani anlamak duruşa yansıyor, farkına varmak ise, gelip geçici, kısa süreliğine.

İŞTE maalesef biz sadece o farkına varma haline mahkum ediliyoruz, bu şaşalı görsellerle, kısa videolarla. O farkına vardığımız şey de çoğu zaman bizim veya toplumun İHTİYACı değil. Gerçek İHTİYAÇ olanı anlayacak hale gelene kadar da epeyce tecrübe biriktirmiş olmamız gerekir. Ve çoğu zaman bunun İÇİN bir zihniyet değişikliğine İHTİYAÇ var. Hele hele bu duruşumuza yansıyacak ise, toplumda birçok kişi ve kurumla ters düşen bir hale gelebiliriz, gelebilirsiniz. Onların “doğru, İYİ” dediklerini değersiz kılan, bir duruş maalesef pek benimsenmeyecektir, o duruşa sahip kişiye uzak durulacaktır.

Gerald Hüther İLE birlikte “oyunu kurtarın” kitabını yazan Cristoph Quarch Homo ludens(oynayan insan) homo oeconomicus ın kolonial şekilde hakimiyet kurmalarına direnmeliler." demektedir. Homo oeceonmicus kim diyorsanız, bizzat biz varız onların arasında , sunulanla yetinen, sunulanın arkasında ticari, İDEOLOJİK hakimiyet kurulmasını İRDELEMEyen, sessiz kalan tüketiciler, kullanıcılarız biz.

Gelelim eski günlere; kara tahtanın bütününü çok da güzel kullanarak öğrencilerine matematik gösteren anneme , annem ve öğrencilerinin etkileşim haline. Sabahları erkenden Büyükada’dan kalkıp Fatih Kız Lisesine giden annem öğrencilerine yarı şaka yarı ciddi “ben güzellere bir puan fazla veririm”dermiş, Eee kızlar ne yapsın,muhtemelen ondan da etkilenip kendilerine pek bir dikkat eder, güzel görünmeye çalışırlarmış. Ama annemin sonradan tesadüfen ekolojik pazardan tanıdığım Mihrimah adlı öğrencisinin anlattığına göre , kendisi İÇİN öğrencileri “hocam o güzel değil ki, niye ona yüksek not verdiniz”deyince “onun başka bir güzelliği var” demiş, gerçekten de İÇ güzelliğine benim de şahit olduğum bir kişi Mihrimah isimli güzel kadın.

Evet, öğretmenseniz öğrencilerinizi etkilersiniz, yazarsanız okuyucularınızı etkilerseniz, gazeteciyseniz, sanatçıysanız, siyasetçiyseniz, futbolcuysanız kısacası ünlüyseniz, etkilersiniz İNSANları. Hatta ünlüyseniz, sizin sözlerinizi, sizin fotoğraflarınızı kullanıp, ya da size atıfta bulunup, konuşmalarında – o da öyle demişti – deyip kendini veya söylediklerini daha etkili hale getirecek çok kişi olacaktır. Yani mesela annem Dürrüşehvar Ünsal’ın Fatih Kız Lisesi’ndeki öğrencilerinden biri Türkan Şoray’dı desem, film teklifi geldiğinde “okulu bıraksam mı, sizin tavsiyenize İHTİYACım var” dediğini söylesem” “annemin de” bırak Türkan’cığım” deyip, o zamanlar epeyce “ayıp” gibi görünen oyunculuğu seçmesinde kolaylaştırıcı rol oynadığını da anlatsam , bu benim Şule Şenol olarak,söylediklerimin daha çok paylaşılır, akılda kalıcı hale gelmesine sebebiyet verir, çünkü Türkan Şoray ünlüdür. (Türkan Şoray annemin gerçekten de çok sevdiği talebesiydi. Türkan Şoray da onu çok severdi, zaten oyunculuk konusunda annemin fikrini sormuş. Annem de tanıştığı birçok kimseye, Türkan Şoray’ı ve öğretmenliğini anlatırdı, o bile belki Türkan Şoray ile olan yaşanmışlıkların anlatıp, kendisine daha fazla önem verilmesini isterdi.

Bir ünlüyle bir yaşanmışlığı, ve/veya bir ünlünün – çoğu zaman bilim İNSANı, şair, yazarın sözleri, yazılarımıza söyleşilerimize kattığımızda söylediğimizin daha etkili olacağı kesindir. Ama çoğu zaman biz, söylediğimizin etki yaratmasını değil, kendimizin etki yaratmasını isteriz. Önemli görülmek, beğenilmek isteriz.

Yanılgımız ise İNTERNETteki kendimizin veya kurumumuzun, platformumuzun, derneğimizin her ne ise, beğenilme, takip edilme oranlarıyla, yani dışarıdan ölçme değerlendirmeye İTİBAR, İLGİ görmeyi neredeyse eşit saymamız.

Çocukken okullarda alınan notlarla, kıyaslamalarla, ölçme değerlendirmelerle , yarışmalarla birlikte çocuğun kendini ve gerçek yaşamı tanımasına imkan vermeyen sistemin köleliğini biz yetişkinliğimizde İSTEYEREK birileri tarafından sosyal medyada beğenilir olmak İÇİN yapıyoruz, tabii bunun para kazanma, İTİBAR kazanma için, İMAJ için de yapıyor olabiliriz. İNSTAGRAMa koyduğumuz ürünlerimiz, hizmetlerimiz daha çok satar, youtube fenomeni bile olabiliriz. Bunlar güzel şeyler, şayet İÇERİĞİMİZ İLKELİ ve insanın İHTİYAÇLARına karşılık gelen bir İÇERİKse sorun yok.

Ama içeriğimiz, ki burada sadece İNTERNET, televizyon gibi İETİŞİM araçlarından bahsetmiyorum, örneğin bir sempozyumda yapacağımız sunumumuzun gerçek İHTİYAÇların görülmesinden İZLEYENleri alıkoyuyorsa, anlattığımızın iÇERİĞİni tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz.

İŞTE burada ” İNADına ve İSRARla ” devreye giriyor, İNADINA ve İSRARLA sadece kendiniz için değil d, çocuk İÇİN, toplum İÇİN gelecek İÇİN, İNSANLIK ailesi için. GERÇEK İHTİYAÇ olanı görmeyi, göstermeyi sürekli ertelemek, nereye kadar?

Bunun yolu nedir peki, yani İCRAATe geçirmenin?….

Her türlü ürünün, hizmetin, söylemin İÇERİĞİNİ İYİCE İNCELEMEK…Özellikle çocuklarımızın İHTİYACı gibi bize sunulanı. Çocuklar kendi iradeleriyle seçemediklerine, kendi karar veremediklerine göre biz burada devreye giriyoruz. Onlar için İYİ olanı bulmak, yapmak, aktarmak tabii gelecek İÇİN de önemli.

Onlar nasıl yetişecekler, onları nasıl bir dünya bekliyor, biz İŞin ucundan tutmazsak, onların dünyayı, düzeni değiştirebileceklerine nasıl inanırız? İLKELİ, duyarlı nesiller nasıl ortaya çıkar?

Şimdi birkaç önemli çoğu bilimsel saptama;

.) Çocuk sevdiğinden öğrenir. Annesinden örneğin- boşu boşuna dememişler ana dili. Hatta yetişkin İNSAN da sevdiğinden öğrenir, sevdiğinin gözüne girmek İSTER onun İLGİ duyduğunu öğrenir, onun yaptığını tamamlayıcısı olmak İSTER ve bunun İÇİN uğraş verir. (örnek çok sevdiğiniz bir İŞ arkadaşınız, öğretmeniniz, bin takla atarız, beğenilmek için,sevdiğimizin ihtiyaç duyduğunu, istediğini öğrenmeye çalışırız- özellikle ilk aşık olduğumuz zaman )

.) Çocuk çocuktan öğrenir. (hatta oynayan, yapan çocuktan öğrenir, tabletin başındaki çocuktan değil)

.) Çocuk keşfederek öğrenir. Çocuk cesaretlidir, ön yargılı değildir, açık sözlüdür ve sürekli keşif halindedir. (yani çocuk için- özellikle oyun ve keşif halinde- cesaretin sınırı yoktur. Ve bu sürekli yetişkinler tarafından bastırılmaktadır. (örnek: Şu tümseğe çıkma, doğu yoldan yürü, bugün sitenin bahçesinde bir annenin çocuğa söylediği gibi)

.) Çocuk yetişkin gibi önyargılı değildir, o ayırt etmez İNSANLARı, hangi sosyal statüden olduğunu, onun için cam temizleyicisi veya belediye başkanı- şayet şartlandırılmamışsa- eş değerdedir. Yani çocuk farklı çocuklarla, dili, kültürü, ekonomik durumu, yeterlikleri , öğrenim durumu farklı çocuklarla oynayabilir, İLETİŞİM kurabilir, açık sözlüdür, doğru bulmadığını söyler, kimi zaman bunu oyunun İÇİNDE İFADE eder, çocuktur onlar, darılır, hemen barışırlar.

Gerçek İHTİYAÇ demişken :

2 yıl önce facebookda şöyle yazmışım. (burada İ ler falan yok baş harf olarak):

“Erken yaşta kodlama eğitimi, robot yapımı hakkında fikirlerinizi almak istiyorum. Çocuklar oyun oynasın, çoğu zaman amaçsız, malzemeyi, mekaniği keşfetsin, duygularını dolu dolu yaşasın istiyorum ben. Bizim ülkemizde hep birşeyler trend oluyor, bir ara mental aritmetik trenddi, akıl oyunları dersi, Montessori eğitimi, Mangala oyunu, masal anlatıcılığı eğitimi..Ve bu ülkede bunlara ödenen paralar..Hepsinin ayrı ayrı yararları olabilir , ama hepsi birbirinden kopuk, gerçek oyundan, yaşamdan kopuk, toplumsal fayda değil, bireysel başarı vaad ediyor genelde. Ve kurumlar kendilerinin sunduğu o bireysel gelişim ve başarıya giden yol ve yöntemler, eğitim araçları arasında kendilerininkinin en iyisi olduğuna insanları reklamlarla, çeşitli pazarlama yöntemleriyle ikna ediyorlar. Bana öyle geliyor ki, bütünü göremiyoruz, fabrika ayarlarımızı gözardı ediyoruz, oyunun kaynaşmadan, dayanışmadan , korkuları yenmekten tutun, özgüveni kazanmaya kadar neler nelere iyi gelebileceğini, keşfetmenin verdiği heyecan, tutkunun değerini bilemiyoruz, daha doğrusu oyunu bilemiyoruz, hatta farkına varmadan oynama hallerimizi de, kısa süreli hazlarla yetiniyoruz. Sonuçta ."Homo ludens(oynayan insan) homo oeconomicus ın kolonial şekilde hakimiyet kurmalarına direnmeliler."diyorum Prof. Gerald Hüther ve Christoph Quarch gibi, ve "Digital Demans" a karşı direnmeli, yine ünlü sinirbilimci, psikyatrist Prof. Dr. Dr. Manfred Spitzer'in dediği gibi.( Prof. Dr. Dr. Spitzer gençlerin 14 yaşından sonra bilgisayarları kullanması gerektiğini söylemektedir, zaten Silikon vadisinde de olan Waldorf okullarında da durum böyledir) (Tühh, tekrar oldu)

Ya siz ne diyorsunuz? Ha diyorsanız ki, Türkiye'de, dünyada neler oluyor, bir de bunlarla mı uğraşacağız? İşte tam da bu yüzden, bize sunulan, hatta gözümüze sokulan çeşitliliği, farklı görüşleri göremediğimiz, gündeme kilitlendiğimizden, TEMEL sorunları ve bu sorunlarda ve onlarla başetmede her birimizin payına düşeni bilemediğimizden, özellikle Türkiye olarak gündemimiz bu durumda, ve bu gündem hiç iç açıcı, umut verici değil.”

Şimdilik burada keseyim yazıyı, İLİŞKİLENDİRMEleri isterseniz siz yapın. Bugüne özel elimizde tutamayacağımız , dokunamayacağımız İ li kelimelerle anlattıklarım. Hiçbirine dokunamıyoruz. Tek dokunabileceğimiz İNSAN, elele tutuşabileceğimiz İNSAN, ve tabii elinden tutacağımız ÇOCUK.

ÇOCUKLUKLA, OYUNLA İLGİLENMENİZİ diliyorum İSRARLA, o zaman GERÇEK İHTİYAÇLARI keşfedeceksiniz. Etkileşimin de en güzelini gerçekleştireceğinize İNANIYORUM. Ve tabii ki İCRAATe geçelim BİRLİKTE.


Not: Yazımın “İ”lerle olmasının İstanbul ile veya E.İmamoğlu ile ilgisi yok. 2012 den beri T ile başlayan sözcükleri kullanmamın Tayyip Erdoğan ve Türkiye ile ilgisi olmadığı gibi. Yazılarımda, söylemlerimde özel isimlerden kaçınıyorum. Baş harflerin konuştuğu bir şiirim: https://www.sulesenol.com/egitim/t-ler-ve-m-ler-html


İlgili yazılar:

















Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page